Almanya’da ana muhalefet Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin göç politikalarının sertleştirilmesini öngören önergesinin faşist Almanya için Alternatif’in (AfD) de desteğiyle Federal Meclis’te kabul edilmesi, daha sonra benzer bir yasa tasarısının reddedilmesine karşın ülke basınını meşgul etmeyi sürdürüyor. Nazi döneminde Polonya’daki Auschwitz-Birkenau toplama kampına gönderilen ve Holokost’tan hayatta kalan 99 yaşındaki Weintraub Streit, CDU Genel Başkanı ve federal başbakan adayı Friedrich Merz’e açık bir mektup yazarak “Lütfen insan kalın” diye seslendi. Meclisteki göç tartışmaları sırasında yaptığı bir konuşmayla sosyal medyada gündem olan Sol Parti’nin 23 Şubat’taki erken genel seçimde liste başı iki adayından Heidi Reichinnek’in son haftalarda yakaladığı bu popülerliğin partisini meclise sokmaya yetip yetmeyeceği de merak konusu oldu. Geçen hafta yayınlanan bir ankete göre, parti, aylar sonra ilk defa yüzde 5 barajını aşmış görünüyor.
ABD’de 20 Ocak’ta yemin ederek resmen göreve başlayan Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump’ın o günden bu yana göçten gümrük vergilerine ve LGBTİ+ haklarına kadar çok geniş bir yelpazede aldığı kararlar da Almanya basınında geniş yer buluyor. Ülke basını, kendi seçimlerine 2 hafta kala ‘Trump modelini’ neyin bu kadar başarılı kıldığını sorguluyor. 2023 yılında hayatını kaybeden İtalya’nın eski başbakanlarından Silvio Berlusconi’nin biyografisini kaleme alan Alexander Stille’ye göre, iki isim arasında bariz benzerlikler var ve Trump, esasında Berlusconi’nin ‘senaryosunu mükemmel bir şekilde takip ediyor’.
Ukrayna’nın devlet enerji şirketi Naftogaz’ın doğalgaz ithal etmeye başlaması ve TürkAkım gaz boru hattının buradaki rolünden yazar Elif Şafak ile söyleşiye geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyan haber ve yorumlardan öne çıkan bazıları şöyleydi…
MERZ’E AÇIK MEKTUP: İNSAN KALIN
Yahudi Soykırımı’ndan hayatta kalan Leon Weintraub, AfD’nin de muhafazakar CDU/CSU’nun göç konulu tartışmalı önerge ve yasa tasarılarına destek verdiği oylamaların ardından açık bir mektup kaleme alarak CDU lideri ve başbakan adayı Merz’e “Eşim ve ben mevcut politikalarınızı dehşetle izliyoruz” diye seslendi. Leon Weintraub ve eşi Evamaria Loose-Weintraub’un imzasıyla yayınlanan mektupta, Merz’den ‘bu insanlık dışı göç akınını sınırlama yasasını’ daha fazla gündeme getirmemesi istendi. Göç politikalarında acilen bir düzeltme yapılmasına ihtiyaç olduğuna ancak bunun Merz’in yaptığı gibi anayasaya aykırı ve aşırı sağcı bir şekilde olmaması gerektiğine dikkat çeken Weintraub çifti, bu bağlamda akla uygun bir şekilde, demokratik partilerle ve Almanya ile Avrupa Birliği’nin (AB) mevcut yasalarına göre çalışma çağrısında bulundu. Merz’in mevcut politikalarının Holokost’tan sağ kurtulan biri olarak kendisinin de bizzat deneyimlediği yabancı düşmanlığı ve kutuplaşmayı beraberinde getirdiğini vurgulayan Leon Weintraub, eşiyle ortak mektuplarına şu sözlerle son verdi: “Demokratik partilerle ve iyi niyetli insanlarla çalışın. Almanya’daki aşırı sağcı partilerden uzak durun ve aşırı sağcı bloğun olası zaferlerine katkıda bulunmayın. Ben bir (Holokost’tan) hayatta kalan olarak, sözde 1000 yıllık Reich taraftarlarının propaganda ve yanılgısından çok çektim; ailemin büyük bir kısmı katledildi. Lütfen sağcıların cazibesine kapılmayın ve her şeyden önce onların söylediklerini ciddiye alın. Onlar propagandasını yaptıkları şeyi kastediyorlar! Anayasamız şöyle der: ‘Sığınma hakkı bir insan hakkıdır.’ İnsan olarak doğuyoruz; insan olarak kalın, Merz Bey.” (die tageszeitung/taz, 4 Şubat)
REİCİNNEK’İN KONUŞMASI SOL’U YÜZDE 5’İN ÜZERİNE TAŞIYACAK MI?
Almanya Federal Meclisi’nde 29 Ocak Çarşamba günü göç politikalarının sertleştirilmesi talebiyle CDU/CSU’nun sunduğu önergenin genel kurul salonunda tartışıldığı sırada konuşmasıyla öne çıkan isimlerden biri de Sol Parti’nin seçimdeki liste başı adaylarından Heidi Reichinnek oldu. Reichinnek, Merz ve partisini hedef alarak yaptığı konuşmasında, “Sizin teklifleriniz ülkedeki güvenlik durumunda hiçbir değişiklik yapmayacak; göçmenlerin güvenlik durumu hariç…” diye seslendi. Almanya’da ‘aşırı sağcı’ partilere karşı çekilmiş ‘güvenlik duvarına’ da işaret eden Sol Parti vekili, “Güvenlik duvarı hepimiziz” dedi. Merz bu konuşmayı tamamen dinlemeden genel kurul salonundan ayrılmış olsa da konuşmanın videosu sosyal medyada gündem oldu. Reichinnek’in TikTok hesabında paylaştığı video, 6 milyondan fazla kez izlendi. Stern dergisi de konuya ilişkin haberinde, “Sol Parti, Federal Meclis’e yeniden girebilmek için mücadele ediyor. Heidi Reichinnek ve Federal Meclis’teki duygu yüklü hitabı sayesinde parti internette büyük sempati topladı” gözlemine yer verdi. Haberde, “Sol Parti, yukarıya doğru küçük bir ivme yakaladı; yapılan son kamuoyu yoklamaları partiyi yüzde 5 barajının üzerinde, yani Federal Meclis’te gösteriyor” denildi. Kamuoyu araştırma enstitüsü Insa’nın ‘Bild am Sonntag’ gazetesi için yaptığı, sonuçları cumartesi günü yayınlanan anket de bu saptamayı doğruladı. Buna göre, Sol Parti, oy oranını bir puan artırarak Ekim 2023’ten bu yana ilk kez yüzde 5’in üzerini gördü. Partinin oylarında yaşanan bu artışın kalıcı olup olmayacağını ise zaman gösterecek. (7 Şubat)
‘TRUMP, BERLUSCONİ’NİN SENARYOSUNU TAKİP EDİYOR’
ABD’de ikinci Donald Trump dönemiyle birlikte başlayan ‘kararname yağmuru’ ve tartışmalar, ülkenin Avrupa’daki yakın müttefiklerinden Almanya’da da yakından takip ediliyor. İtalya’nın eski başbakanlarından Silvio Berlusconi’nin hayatını 2006 yılında yayınlanan ‘Vatandaş Berlusconi’ kitabında kaleme alan gazeteci ve yazar Alexander Stille, haftalık siyaset dergisi Der Spiegel’e verdiği röportajda, 12 Haziran 2023’te hayatını kaybeden eski başbakan ile Trump arasında bazı benzerlikler bulunduğuna dikkat çekti. “Berlusconi’yi 1994 yılından bu yana takip eden bir gazeteci olarak Trump iktidara geldiğinde güçlü bir Déjà-vu yaşadım. Trump, Berlusconi’nin senaryosunu mükemmel bir şekilde takip ediyor” diyen Stille, bu benzerliklerden bazılarını şöyle sıraladı: “İkisi de kariyerlerine emlak sektöründe başladı, ikisi de medyayı kendi amaçları için araçsallaştırma konusunda alışılmışın dışında bir yetisi olan televizyon yüzleri. Berlusconi İtalya’daki neredeyse tüm özel televizyonların sahibi olarak ün kazanmıştı. Trump ise 2004 yılında ‘The Apprentice’ isimli reality şovun yıldızı olmadan çok önce kurgusal bir karakter haline gelmişti. Filmlerde rol aldı, röportajlar verdi, kendi markasını yarattı.” Stille, derginin “İki erkek de çok büyük bir ego sahibi, siyasete kişisel dostlarını ve danışmanlarını getiriyorlar…” sözleriyle sürdürdüğü listeye şu eklemeleri yaptı: “(İkisi de) cinsel güçleriyle övünüyor ve çirkin bir boşanma geçirdiler. (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin hayranılar. İkisi de her şeyden önce işçi sınıfından seçmenlere ve toplumun daha az eğitimli kesimlerine ulaşmayı başarıyor. Üstelik milyarder olmalarına rağmen… Bir bakıma aykırı niteliklere sahipler.” (3 Şubat)
GAZ GEÇİŞİ DURDU: UKRAYNA, KIŞI NASIL ATLATACAK?
Rusya-Ukrayna savaşı dördüncü yılına yaklaşırken, Ukrayna basınına yansıyan haberlerde, Ukrayna’nın devlet enerji şirketi Naftogaz’ın, boş gaz depolama tesislerini doldurmak ve ısınmaya yoğun ihtiyaç ve talebin olduğu bu dönemi atlatmak için gaz ithal etmeye başladığı belirtildi. Buna göre, Forbes Ukrayna, şirketin başındaki Roman Chumak’a dayandırdığı haberinde, Ukrayna’nın şu ana kadar 100 milyon metreküp gaz ithal ettiğini, ancak ülkenin ‘enerji kesintileri olmadan kışı çıkarabilmesi için’ bunun 10 katına ihtiyacı olduğunu aktardı. Berliner Zeitung’dan Liudmila Kotlyarova’nın “Gaz geçişi durdu: Ukrayna’nın şimdi TürkAkım’dan gelen Rus gazına mı ihtiyacı var?” başlıklı haberine göre, Kiev’in Rusya gazının Ukrayna üzerinden Avrupa’ya taşınmasını öngören 5 yıllık transit anlaşmasını uzatmama kararı almasıyla Rusya’dan gaz akışı kesilmiş, ocak sonu itibarıyla ise Ukrayna’nın da bu geçişin durmasının olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalabileceğinin emareleri baş göstermişti. Anlaşmaya göre, Ukrayna, topraklarından geçen Rus gazının belirli bir kısmını ‘transit için ödeme’ olarak kendi ihtiyaçları için kullanabiliyordu. Bunun dışında ise kendi ürettiği gaza bağlı durumdaydı. “Forbes Ukrayna’ya göre, soğuklar başladığında yetkililer gaz tüketimini sınırlandırmak ve ithalatı artırmak durumunda kalacak. Forbes’un tahminlerine göre, ısınma sezonunu güvenli bir şekilde atlatması için Ukrayna’nın 1 milyar metreküp ilave gaz alması gerekecek” diyen Kotlyarova, haberinde Rusya’daki doğalgaz rezervlerini Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştıran TürkAkım Doğalgaz Boru Hattı’na da atıfla şu bilgileri paylaştı: “Ukrayna, şu anda yurtdışından günde 70 milyon metreküpe kadar gaz pompalayabiliyor; bunun 42 milyonu Slovakya, geri kalanı Macaristan ve Polonya üzerinden… Polonya, mevcut durumda gazın yarısını Norveç’ten boru hatları üzerinden, diğer yarısını ise sıvılaştırılmış doğalgaz ya da LNG olarak ithal ediyor. Ancak, Macaristan ve son dönemde Slovakya, gazlarının büyük bir kısmını Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’nın güneydoğusuna getiren Karadeniz’deki TurkAkım boru hattından alıyor. Dolayısıyla bu gaz şimdi kısmen Ukrayna’ya da ulaşıyor olmalı.” (3 Şubat)
ŞAFAK: KURGU KARAKTERLERİN SÖZLERİ HAKİM KARŞISINA ÇIKARILDI
Son olarak, yazar Elif Şafak, yeni romanı ‘Gökyüzünde Nehirler Var’ ile hayatını ve edebiyatını nd-Aktuell’den Stefan Berkholz’a anlattı. Daha önce ‘Baba ve Piç’ kitabında ‘Türklüğe hakaret ettiği’ iddiasıyla Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301’inci maddesinden yargılanarak beraat eden Şafak, röportajda, “Uzun süredir sürgünde yaşıyorsunuz. Türkiye, bugün sizin için ne anlam ifade ediyor?” sorusuna da yanıt verdi. Şafak, yanıtında, “Türkiye benim ana vatanım. İnsanlarla, kültürle, kadınlarla, gençlerle, azınlıklarla ve tarihle çok duygusal bir bağım var. Ama bir yazar olarak ifade özgürlüğüne ihtiyacım var. Türkiye’deki siyasete baktığımda moralim çok bozuluyor. Yaşadığım yeri kendim seçtim. Sesimi yeniden bulmam gerekiyordu. Bir yazar olarak Türkçe yazmak benim için çok daha kolay olurdu. Bu beni üzgün ve melankolik de kılıyor. İngilizce yazmak bana aynı zamanda ek bir bilişsel mesafe kazandırıyor, bana ilave bir özgürlük hissi veriyor” ifadelerini kullandı. İlk romanlarının Türkçe olduğunu, yaklaşık 20 yıl önce ise yazdığı dili İngilizce olarak değiştirdiğini anlatan Elif Şafak, bazı duyguları Türkçede, bazı duyguları ise İngilizcede ifade etmenin daha kolay olduğunu söyledi. Şafak, duygular ve dillere dair bu tespitini şöyle açıkladı: “Melankoli, Türkçede daha kolay; biz buna hüzün deriz. Ama sevdiğim mizah İngilizcede çok daha kolay; ironi ve hiciv de öyle. Özlem ve üzüntüyü ise Türkçe ifade etmek daha kolay.” Şafak, kendisi de dahil Türkiye’deki yazarlara yönelik soruşturma ve davaların hatırlatılması üzerine sözlerini şöyle sürdürdü: “Hiçbir kurgu yazarı hakim karşısına çıkarılmamalı. Evet, ben de bunu 2006 yılında yaşadım. Kurgu karakterlerin sözleri hakim karşısına çıkarıldığı için bu sürrealdi. Türk avukatım Ermeni roman karakterlerimi savunmalıydı. Yıllar sonra iki başka romanımdan ötürü yeniden suçlandım. Bir yandan Türklüğe hakaretle suçlandım; diğer yandan toplumsal cinsiyet temelli şiddet hakkında yazdığım için sansürcüler tarafından bu ‘müstehcenlik’ olarak nitelendirildi.” (6 Şubat)
More Stories
Çanakkale’de Uyuşturucu Şüphelisi Yakalandı
Azerbaycan, Ermenistan’la barış anlaşması maddeleri üzerinde uzlaştı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Suriye açıklaması: Türkiye’de kaos alanı isteniyor