Türkiye medyası son bir haftadır bir çete soruşturmasında gizli tanık ifadeleriyle devleti ve bazı siyasileri hedef haline getirmeyi amaçlayan bir kumpası tartışıyor. Öyle ki; dosyaya sonradan yerleştirilen bazı siyasi isimler, gizli tanığın yurtdışına kaçırılması, emniyet mensuplarına uzanan tutuklamalar kumpası doğrular nitelikte. Peki bu kumpas kime karşı, niye yapıldı? Emniyet içi bir hesaplaşma mı? Yoksa devlete yönelik bir darbe hazırlığı mı?
Bu sorunun yanıtı sürdürülen soruşturmalarla zaman içerisinde netlik kazanacaktır. Ama burada asıl mesele hemen her dönemde birtakım soruşturma ve davaların seyrini değiştiren, hakikati karartıp, toplumu manipüle etmeyi amaçlayan kumpaslara maruz kalınması.
Yargı tarihimiz siyasilerden bürokratlara, gazetecilerden sokaktaki vatandaşa kadar uzanan son derece acımasız kumpas davalarıyla dolu. MİT mensubu Mehmet Eymür bir dönemi anlatırken şöyle demişti: “Bir süre sonra Ziverbey köşkündeki sorgulamalara alakalı alakasız canımızı sıkan kim varsa dahil etmiştik…”
★ ★ ★
Bu zihniyetin sayısız örneğini yaşadık. Hatırlarsanız 27 Mayıs darbesinden sonra Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Menderes de dâhil tüm Demokrat Partililer Yassıada’ya gönderildiğinde, Türkiye için kendi başbakanını asacak süreç de çeşitli kumpaslarla başlamıştı. Menderes, aleyhine kullanılacak orijinaliyle değiştirilen bir “mektup” kumpasıyla idam edilmiş oldu. Deniz Baykal gibi birçok parti lideri ve siyasetçi “kaset kumpası”na maruz kaldı. Susurluk, Ergenekon, Balyoz gibi davalar bir süre sonra siyasi kumpas davalarına dönüştürüldü. Derin devlet ve çete ilişkilerini sorgulamak amacıyla başlatılan pek çok dava; kaset komplosu, yasadışı dinlemeler, alakasız insanların dosyaların içine girmesi, sahte tanıklar, sahte belgelerle rayından çıkartıldı.
★ ★ ★
Bugün de değişen bir şey yok. Kumpaslar hala belirli bir siyasi partiye, bir kişi veya gruba karşı organize ve kasıtlı olarak yapılmakta. Devlet neredeyse ‘geleneksel’ hale gelen ve kendisine karşı yapılan hukuk dışı kumpaslarla mücadele edebilir. Ama ya sıradan vatandaşlar? Darbe dönemlerinde pek çok insan çeşitli kumpaslarla “sanık” durumuna getirildi. Arşivler bunun örnekleriyle dolu. 12 Eylül darbesinden hemen önce 1979’da hem sinemaya hem de tiyatroya “tuhaf bir soruşturma” adıyla konu olan Nevzat Pak davası gibi. Otobüs durağında beklerken gözaltına alınan Pak’ın önüne bir dosya, bir kâğıt, bir kalem konmuş; “Şu dosyadan on tane suçu üstlen ve dört kişinin adını ver” denmişti. Pak mecburen suçları üstlendi, bir arkadaşının da adını verdi. Ve alakası olmayan bir örgütün üyesi ve bir dizi eylemin faili olarak 24 yıla mahkûm oldu. Dokuz yıl yattı. Ta ki, gerçek suçlular yakalanınca kadar.
★ ★ ★
Siyasi kumpaslar, tarihin her döneminde ve farklı coğrafyalarda da görülmekte. Geçmiş çağlardan günümüz modern demokrasilerine kadar, siyasi rekabetin olduğu her yerde kumpaslar da var oldu. Bugün küresel dünyada sosyal medya platformları da siyasi kumpasların yeni aracı haline getirildi. Sahte hesaplar, botlar ve manipülatif içeriklerle birçok siyasetçi hakkında yanıltıcı bilgiler yayan “kumpas çeteleri” oluştu. Yoksa hukukta, adalet dediğimiz şey domino taşları gibidir; tek bir vuruşa bakar… Birini yıktınız mı hepsini yıkarsınız… Dolayısıyla bizim hukuk dışı delillerle oluşturulan sahte kumpaslara değil, hukuk devleti olmanın önemini kavramaya ihtiyacımız var…