İstanbul’daki 1980’lerden kalma ev eşyaları, oyuncaklar, kara tahtalı sınıf ve eski orijinal ürünlerle oluşturulan bakkalın da bulunduğu Beylikdüzü Nostalji Müzesi ziyaretçilerini duygu dolu bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Beylikdüzü’nde 4 katlı bir binada yer alan müze, Hakan Çelik tarafından geçen yıl faaliyete geçirildi.
Biriktirdiği eşyaları ve Türkiye’nin birçok yerinden topladığı ürünleri müzede çeşitli konseptlerde sergileyen Çelik, bağışlanan eşyaların üzerine de sahibinin ismini yazıyor.
Müzenin girişindeki bahçeli kafede, ziyaretçilere leblebi tozu, şekerleme ve sakız gibi halen üretilen gıda ürünleriyle birlikte oyuncak ve eski dönem kartpostalların satışı da yapılıyor. Ziyaretçiler, PTT, otobüs durağı ve polis teşkilatına dair eski tabelalar ile posta kutularının asılı olduğu duvarın önünü hatıra fotoğrafı çektirmek için sıklıkla tercih ediyor.
Zemini orijinal marley döşemesiyle kaplı bir dizi setini anımsatan üst katta davul fırın, siyah beyaz televizyon, sopalı gırgır, geyikli duvar kilimi, tüplü soba ile merdaneli çamaşır makinesi gibi onlarca eşyayla dizayn edilen 80’ler evi bulunuyor. Bir başka odada yer alan eski bebek arabaları, çocuk bisikletleri, oyuncak bebek, araba, kamyon ve trenler şimdilerde orta yaşın üzerindekilere adeta zamanda yolculuk yaptırıyor.
Müzenin en dikkati çeken bölümünün başında kara tahtalı sınıf ile 80’ler dönemini yansıtan “Örnek Bakkaliyesi” geliyor.
Eğitimin henüz dijitalleşmediği dönemleri yansıtan sınıftaki kara tahtanın hemen önündeki sıralarda siyah ile mavi önlük giyen çocuk mankenler oturuyor. Duvarlarında 4 mevsimin simgelerini gösteren posterler ve haritalar ile okul çantaları asılı odanın bir köşesinde vücudun iç organlarını simgeleyen maketler ile güneş sistemi mekanizması bulunuyor. Sınıftaki bir dolabın içinde, suluklar, fiş defterleri, kalemlikler, beslenme çantaları ve hikaye kitapları yer alıyor.
Kapısında “Örnek Bakkaliyesi” tabelası bulunan odaya kapısında asılı plastik sineklikten geçilerek giriliyor. Markete adımını atan ziyaretçiler kendilerini bir anda henüz büyük marketlerin açılmadığı, her mahallenin bir köşesinde bulunan veresiye defterli mahalle bakkalında buluyor.
Müzenin müdürü Hakan Çelik, kasketini ve mavi önlüğünü giyerek, tezgahın arkasına geçiyor. Eskiden kalan deterjanları açıp koklatan Çelik gelen ziyaretçilere orijinal kutularında bulunan şekerleme, bisküvi ve mumu tanıtıyor.
Hayallerindeki müze için işinden istifa etti
Büyük bir giyim firmasında idari işler müdürüyken istifa edip hayallerinin peşinden koşan Hakan Çelik, müzenin hikayesini AA muhabirine anlattı.
Çelik, çocukluğunda oynadığı oyuncakları gelecekte kendi çocukları da görsün diye 16 yaşında biriktirmeye başladığını söyledi.
Zaman geçtikçe daha farklı objeler biriktirip, çalıştığı bakkaldan o dönemin kutularını toplayarak koleksiyon oluşturan Çelik, “Böyle gitgide çığ gibi büyümeye başladı. Sonra ne yapayım derken ‘Bir kafe açayım’ dedim. Kafeyi araştırdım. ‘Bu ürünler benim için kıymetli, bunlara dokunulmasını nasıl engellerim?’ diye düşündüm. Müze açabileceğim fikri ortaya çıktı. Başvuruda bulunduk, geçen sene de müze olmak için belgemizi aldık. Türkiye’nin tek nostalji müzesi, Avrupa’nın da Makedonya’dan sonra ikinci nostalji müzesi.” dedi.
Müzeye bağış yapıp anılarının devamını istiyorlar
Çelik, müzedeki mevcut bölümlere ek sağlık odası, kunduracı ve berber açacaklarını belirterek, Türkiye’nin her yerini dolaşıp müze için ürün topladığını, 10 binin üzerinde objeye sahip olduğunu ifade etti.
Müzeye yapılan bağışlara da değinen Çelik, “Bize bağış yapıyorlar çünkü anılarının devam etmesini istiyorlar. Müzeye bağışlanan bir şeyi alıp bir başkasına satamıyoruz, devredemiyoruz ama ismi bir ömür boyu kalıyor.” diye konuştu.
Müze müdürü Çelik, ziyaretçilerin çıkışta deneyimlerini yazdığı anı defterinde duygu dolu sözler olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Gözleri yaşaranlar oluyor. Beklediğimizden daha büyük mutluluk görüyorum. Normal bir müzede 40-50 dakika dolaşırken burada birkaç saat kalanlar oluyor. Tekrar tekrar dolaşanlar, daha sonra tekrar gelenler oluyor. Aynı aileyi burada 4-5 kez gördüm. ‘Bana bunu verir misiniz, bir fotoğraf çekebilir miyim?’ diyorlar. Müzenin girilmeyeceği alanlar var. Bariyerlerin arkasına gelemiyorlar ama biz onlar için bakkal amca oluyoruz. Sınıfta öğretmen oluyoruz. 80’ler dönemi evini anlatırken kumanda olmadığı dönemlerde siyah beyaz televizyon nasıl açılıyor, onları gösteriyoruz. Bir şeyler alıp götürmek isteyenler çok oluyor.”
Çelik, okullardan ziyaret için öğrencilerin geldiğini anlattı.
Bu zamanlarda çocuklara sınıfı gösterip, “Anne ve babalarınız bu şekilde eğitim gördü. Hatta duvarların gri olmasının sebebi vardı. Biz de sizler gibi yaramazdık. Tekme izlerimiz çıkmasın diye gri yapardık. Sıraların isimi karalı çünkü biz de yaramazdık, karalardık.” diye anlattığını aktaran Çelik, bazı sıraların üzerinde isimlerin dahi durduğunu, siyah ve mavi önlüklerin de yer aldığını, sınıf bölümünün 1960 ile 1999 yıllarını kapsadığını kaydetti.
Çelik, hayallerinden birinin müzenin bahçesine eski ve kırmızı İETT otobüsünü koymak olduğunu dile getirerek, “Çok güzel bir sloganımız var. Sizleri geçmişe götüremeyiz ama geçmişi size getirebiliriz. Müzemize gelen bir insan eğer burada aradığı mutluluğu, nostalji günlerini yaşayamıyorsa bilet fiyatını ona iade edeceğimizi söylüyoruz.” şeklinde konuştu.